1873 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Cemil Bey, küçük yaşta babasını kaybetti ve amcası Refik Bey’in yanında yetişti. Eğitimle erken tanışan sanatçı, çocuk yaşta “tamburi” olarak anılmaya başladı. Ancak hayatı boyunca maddi sıkıntılar ve talihsizliklerle mücadele etti. Memuriyet hayatını benimseyemeyen Cemil Bey, 1908 yılında görevinden ayrılarak kendini tamamen müziğe adadı. Ömrünün son dönemini “Uzletgâh” adını verdiği küçük bir evde geçiren sanatçı, 1916’da 43 yaşında verem nedeniyle hayata veda etti.
Müziğe Katkıları
Tambur icrasında köklü bir dönüşüm yaratan Cemil Bey, bu sazı ağır ve sınırlı bir çalgı olmaktan çıkararak en zor ve tiz sesleri çıkarabilen bir virtüöz enstrüman hâline getirdi. Bununla birlikte klasik kemençe, lavta, viyolonsel ve ud gibi birçok sazı da ustalıkla icra etti. Gelenekten beslenirken yeniliği kucaklayan Cemil Bey, müzikte bir ekol oluşturdu.
Oğlu Mesud Cemil’in Kaleminden
Tamburi Cemil Bey hakkında en kapsamlı bilgi, oğlu Mesud Cemil’in kaleme aldığı “Tamburi Cemil’in Hayatı” adlı eserde yer alıyor. Mesud Cemil, babasını “bir esir ve bir kral gibi” ifadesiyle anlatırken, onun derin ruh dünyasını ve sanatına kattığı eşsiz duyguyu ölümsüzleştiriyor.
Mirası
Aradan geçen bir asra rağmen Cemil Bey’in kültür ve sanat hayatındaki önemi hâlâ korunuyor. 47 taş plaktan günümüze ulaşan 150 kayıt, günümüz teknolojisiyle yeniden yayınlanmaya devam ediyor. Hem klasik Türk müziği hem de halk müziğiyle kurduğu köprü sayesinde eserleri hâlâ yeni kuşaklara ilham veriyor.