Arabesk, Türkiye’nin hızlanan modernleşme döneminde köyden kente göçün yarattığı duygusal, kültürel ve sınıfsal kırılmaların müzikal ifadesi olarak kendini göstermeye başladı. Kentin parlak vitrinlerine dışarıdan bakan milyonların “yerini yadırgayan” hissini; kader, hüzün, yalnızlık ve tutkulu aşk temalarıyla seslendirdi. Bu yüzden yalnız bir tür değil, toplumsal bir duygu haritasıdır demek pek de yanlış olmayacaktır.
ARABESKİN DOĞUŞU
Arabesk; Türk sanat ve halk müziğinin makam-estetik dünyasıyla Ortadoğu tınılarını, 45’liklerden kasete uzanan teknolojik dönüşümle birleştirdi. 1960–80 arasındaki iç göç, gecekondulaşma, işsizlik ve sınıflar arasındaki geçişler; türü yalnızca “dinlenen” değil, “yaşanan” bir müzik türü haline getirdi.
TRT’nin uzun süre resmi yayın politikalarında sınırladığı bu dil, gazino kültürü, pavyon-sahil kasetçileri ve Unkapanı plak-kaset piyasasında kendine geniş yer buldu. Böylece “merkezin dışında” büyüyen bir müzik ortaya çıkmaya başladı.
DRAMATİK BİR ATMOSFER
Arabesk, çoğunlukla Hicaz, Hüzzam gibi acıyı ve özlemi iyi taşıyan makamlarla iç içedir. 4/4 ve 2/4 ağırlıklı ritim dünyasında darbuka, ritim gitar ve bağlama kendini en ön saflarda gösterir. 1970’lerin sonundan itibaren klavye-sentezleyici ve yaylı aranjmanlarla “sinema gibi” bir dramatik atmosfer kuruldu. Söz yazımında “kader, keder, isyan, sadakat, ihanet” gibi temalar başrolde kendine yer buldu.

İKONLAR VE KİTLELEŞME
Orhan Gencebay’ın besteci-icracı kimliğiyle kurduğu “romantik-kaderci” dil; Ferdi Tayfur’un hikaye anlatıcılığı ve Müslüm Gürses’in “acı”yı kolektif bir duygusal alana dönüştüren söyleyişi, türün geniş kitlelerle bağını tahkim etti. İbrahim Tatlıses’in türkü-arabesk-pop üçgenindeki güçlü sesi, arabeskin popüler kültüre nüfuzunu derinleştirdi.
ACI, ADALET VE AİDİYET
Arabesk; büyük şehirde tutunmanın mücadelesi verenlerin “duygusal özgeçmişi” niteliği gösterebilir.
- Aidiyet arayışı: “Yersizlik” hissini ortak bir dilde buluşturur.
- Duygusal düzenleme: Yüksek yoğunluklu duyguları dışa vurup yatıştıran bir katarsis işlevi görür.
- Adalet duygusu: Sınıfsal eşitsizlik ve kader temasını, bireysel hikâyeleri büyütüp “toplumsal masal”a çevirerek anlatır.
- Müzikal empati: Belirgin melodik hatlar ve tekrar, dinleyicinin eşlik etmesini kolaylaştırır; bu da türün konser, meyhane, gece yolculuğu gibi ortak deneyim alanlarına kök salmasını sağlar.
ARABESK NEDEN POPÜLER OLDU?
Arabesk, bir dönemin psikososyal aynasıdır; insanların toplumu ve kendilerini görme şekilleridir.
- Ucuz-erişilebilir medya: Kasetin ucuzlaması ve korsanın yaygınlığı, türün hızla çoğalmasını sağladı.
- Duygusal doğruculuk: “Abartı” sanılan şey, aslında bastırılmış duyguların güçlü bir yansıması.
- Hikaye anlatımı: Basit kelimelerle büyük duygular kurar; bu da geniş sosyo-kültürel yelpazede karşılık bulur.
- Melezlenebilirlik: Türkü, pop, rock, rap ve elektronikle kolayca birleşir; kendini yenileyerek hayatta kalır.
DİJİTAL DÖNEMDE ARABESK
Dijital çağda arabesk estetiği; popun dramatik yaylıları, trap’in ağır basları ve rap’in kendini anlatan söz dünyasıyla yeniden yazıyor. “Arabesk rap/trap” çizgisi, yeni kuşakların kentli yalnızlıklarını ve ekonomik güvencesizliğini, bildik bir duygu repertuarıyla ifade ediyor.
Eski arşivlerin yeniden düzenlenmesi, cover kültürü ve sahnede senfonik-arabesk projeler de türü “nostaljik” olmaktan çıkarıp “yaşayan bir organizmaya” dönüşüyor.
ELEŞTİRİLER VE KENDİNİ YENİLEME GÜCÜ
Arabesk, yıllarca “gerçekçilikten kaçış” gerekçeleriyle eleştirildi ve kötümser olmakla suçlandı. Oysa tür, acıyı estetize ederken aynı zamanda “dayanma stratejisi” üretme potansiyeline sahip. Bu potansiyel; itiraf, sitem, isyan ve kabullenme döngüsünde duyguların şekillenmesine yardımcı olur. Bugün daha iyi kayıt teknolojileri, rafine aranjmanlar ve türler arası iş birlikleriyle arabesk, kültürel hiyerarşilerin ötesinde, “Türkiye’ye özgü bir ifade biçimi” olarak akademik ve sanatsal itibara da kavuşuyor.