Bazı sanatçılar vardır, şarkılarıyla değil hikâyeleriyle iz bırakır. Afra da onlardan biri. Onun müziği, sadece bir ritim değil; bir duygunun, bir yüzleşmenin, bir büyüme hikayesinin izdüşümü.
İlk aşkın ardından yazılmış bir şarkıdan, sahnede yaşanan ilk göz temasına… Kendini bulduğu anlardan, sahnede alkışlar arasında kaybolduğu gecelere…
Afra ile “ilkleri” ve “sonları” konuştuğumuz bu söyleşi, aslında onun içsel yolculuğuna da bir ışık tutuyor.
İLKLER
Müzik hayatınıza başladığınızda ilk bestelediğiniz şarkıyı hatırlıyor musunuz? O şarkının hikâyesi nasıldı?
Evet, çok net hatırlıyorum. 18 yaşındaydım ve Amerika’ya gitmeme sadece birkaç gün kalmıştı. Tennessee’de bir üniversiteden burs almıştım; orada bir hayat kurmak üzere yola çıkıyordum. Ama burada güçlü bir ilişkim vardı. Ondan ayrılmak, belki yıllarca görememek fikri çok ağır geliyordu. O kişiye yazdım ilk şarkımı. Sözlerinde “uçarı aklında yer olur sanma” gibi ifadeler vardı. Hem kırgındım, hem de duygulara yenik düşmenin bana göre olmadığını göstermek istiyordum. Sonunda özlem ağır bastı, döndüm. Ama onu bir daha hiç göremedim. Şarkı kaldı. Ve iz bıraktı.
İlk kez sahnede kendi şarkınızı söylediğinizde
neler hissettiniz?
Dijitaldeki milyonluk sayılar bile o hissi veremez.
O ekranlar soyut ama sahnedeki dinleyici gerçek. Şarkımı onların ağzından duymak, yaptığım işin en anlamlı karşılığıydı. İlk defa “başardım” dedim kendime. O an tarif edilemez bir tatmin duygusuydu.
İlham aldığınız ilk sanatçı kimdi?
O ismin sizde nasıl bir etkisi oldu?
Whitney Houston. “I Will Always Love You”yu ilk duyduğumda resmen takıntı haline gelmişti. İngilizce bilmiyordum ama Whitney gibi söylemeye çalışıyordum. Bir gün babamın önünde söyledim, tebrik bekliyordum. Ama bana “doğru telaffuz etmiyorsun” dedi. Kırıldım ama sonra ona teşekkür ettim. Çünkü bu olay, Amerikan aksanına duyduğum ilgiyi başlattı. Bugün İngilizce yazıyor, besteliyor ve söylüyorum. Küçük yaşta o aksanı oturtmak büyük bir avantaj oldu benim için.
İlk yazdığınız sözleri bugün okuduğunuzda neler hissediyorsunuz?
Şarkılarım birer anı defteri gibi. Dinlediğimde hangi duyguda olduğumu, kime kırgın ya da âşık olduğumu hatırlıyorum. Hisler unutulmuyor, şarkılarda saklı kalıyor. O yüzden eski şarkılarımı dinlemek, zaman yolculuğu gibi.
İlk albümünüzü ya da şarkınızı dijital platformlarda gördüğünüzde ne hissettiniz?
İlk şarkımı paylaşmak bana dünyanın en zor işi gibi geliyordu. Yıllarca hazır hissetmeyi bekledim. Yayınlandığında heyecandan çok korku vardı.
Ya kimse sevmezse, ya o hayaller sonuçsuz kalırsa...
Ama korktuğum gibi olmadı. Artık daha cesurum. Çünkü duyguları paylaşmak aslında bir iyileşme süreciymiş, bunu öğrendim.
SONLAR
Son zamanlarda yazdığınız bir şarkı var mı?
O şarkının sizde bıraktığı his neydi?
Yazmadan geçen bir günüm olmuyor. Son yazdıklarımda daha güçlü bir kadın sesi var.
Evet, kırıklıklar hâlâ var ama sanki artık onları geride bırakmışım gibi. Bakış açım değişti. Sığ değilim;
daha geniş görüyorum, daha farklı hissediyorum.
En son sahneye çıktığınızda, seyirciden aldığınız unutulmaz bir tepki oldu mu?
İlk konserimden önce kaygılarım çok yüksekti. Seyircinin en basit tepkisinden bile korkuyordum. Ama tam tersi oldu. Alkışlar, eşlik etmeler, çiçekler… Esprilerime birlikte gülmeler… Beni en çok şaşırtan şey, bütün korkularımın boşa çıkmasıydı. İçimde tatlı bir mahcubiyetle karışık mutluluk var.
Size “iyi ki bu yola çıkmışım” dedirten bir an oldu mu son zamanlarda?
Sürekli yaşıyorum o hissi. Bu bir yolculuk ve her anı özel. Müziği merkezime koydum ve her adımı bir sebep gibi hissediyorum. Her şeyin karşılığını almak gerekmiyor, sadece üretmek bile beni hayatta tutuyor.
Son kaydettiğiniz şarkı hangi duyguyu anlatıyor
size göre?
“Baht” adında bir şarkı… Teslimiyetten, kaderle barışmaktan bahsediyor. Duygularla savaşmaya gerek olmadığını anlatıyor. Onlar zaten zamanla eksiliyor. Önemli olan o duygularla nasıl yaşadığın. Tarafsız kalabilmek. Bu şarkı da tam olarak bunu taşıyor.
En son kendi müziğinizde kendinizi keşfettiğiniz bir an oldu mu? Bu keşif neyi değiştirdi?
Eskiden mutluluğun hak edilmesi gerektiğine inanırdım. Ama şimdi biliyorum ki mutluluk da, güzel şeyler de doğaldır ve gelebilir. Artık daha korkusuzum. Kötü bir şey olacak diye düşünmüyorum. Bu da müziğime yansıdı. Daha özgür hissediyorum. Kendi terazimi bırakalı çok oldu. Artık hem kendime yakın, hem de evrensel bir yerde duruyorum.
Afra, yalnızca bir müzisyen değil; kelimeleriyle kendini yeniden yaratan bir hikâye anlatıcısı. Onun şarkıları, sesiyle değil, ruhuyla duyuluyor. Ve belki de bu yüzden, hepimizin hikâyesine bir yerden dokunuyor.