Pazar, Kasım 23, 2025

Bilge Kösebalaban


  • 10 Kasım, 2025

Adana’nın sıcak sokaklarından başlayıp İstanbul’un hızlı temposuna uzanan bir müzik serüveni… Bilge Kösebalaban, çocukluk yıllarında başlayan tutkusunu Direct sahneleri, solo projeleri ve farklı türlerdeki cesur denemeleriyle bugün de sürdürüyor. Yeni Melek’te gençlerle dolup taşan bir salonda ilk albümünün baştan sona ezbere söylendiği anı hâlâ unutamadığını söyleyen sanatçı, rüyasında duyup kaydettiği “Hasret” şarkısıyla müziğinin kaderini de değiştirmiş. Arabesk yaylılardan ukulele projelerine, çeviri bilimden dünya sahnelerine uzanan yolculuğunu samimiyetle anlatan Kösebalaban, hem kendi müzikal köklerini hem de geleceğe dair umutlarını bizlerle paylaşıyor.

Çocukluğunuzda Adana’da başlayan müzik yolculuğunuz, bugün sizi Direct sahnelerine ve solo projelere taşıdı. Bu yolculuğa dönüp baktığınızda en çok hangi anı hatırlıyorsunuz?

Sanırım Yeni Melek konseriydi. İlk albüm çıkmıştı, Mor ve Ötesi ile aynı sahneyi paylaşmıştık. Hatta Mor ve Ötesi’nden Burak da bizimle “Didem” şarkısında bas çalmıştı. Salon gençlerle dolup taşmıştı ve seyirciler bir şarkıyı değil, albümün tamamını bir ağızdan söylüyordu. İşte o anda “bu” dedim, yani müziğin gerçek karşılığını hissettim.

Sizin için özel bir yere sahip olan şarkı hangisi, neden?

“Hasret” şarkısı. Çünkü çok enteresan bir hikâyesi vardır. Rüyamda duyduğum ve uyanır uyanmaz kaydettiğim tek şarkıdır. 2001’de sabah uyandığımda kulağımda bir melodi vardı. Hemen bilgisayarın basit mikrofonuyla, ağzımdan dökülen İngilizce sözlerle kaydettim.

Yıllarca İngilizce sözlerle çaldık. 2004’te Deniz Yılmaz Türkçe sözlerini yazdı ve şarkı hit oldu. Dolayısıyla “Hasret”in doğuşu benim için çok özel. Son albümümüzdeki “Aşığım Ben Sana”yı da ayrıca çok severim.

Müzik dışında çeviri bilimle ilgileniyorsunuz. Şarkı yazmakla çeviri arasında sizin için bir bağ var mı?

Evet, var. İngilizce şarkı yazmak bana ayrı bir keyif veriyor. Tabii ana dilim olmadığı için bazı zorluklar var ama Anadolu ezgilerini İngilizce sözlerle buluşturunca farklı bir sentez ortaya çıkıyor. İçimdeki en büyük uhdelerden biri, bu İngilizce şarkıları dünya izleyicisiyle büyük prodüksiyonlarda buluşturmak. Amerika’da ve bazı festivallerde çaldık ama istediğimiz ölçüde olmadı. Bir gün olacağına inanıyorum.

Arabesk yaylılar ve ukulele gibi farklı projelere de imza attınız. Farklı tarzlarla çalışmak üretim sürecinizi nasıl etkiliyor?

Çok besliyor. Dahan Baydur ilk başta “Arabesk senin işin, bunu sen yaparsın” demişti. Gerçekten de arabeski çok seviyorum. “Ama Sen Varsın” şarkımızda arabesk bir bölüm vardır mesela. Yiğit Vural’la beraber yıllardır arabesk şarkılar besteledik, müzikotek tarafından lisanslandı. Sonra davulcumuz Özgür bana doğum günü hediyesi olarak ukulele aldı ve ben de “ukulele albümü” yaptım. O da dünyada farklı işlerde lisanslanıyor.

Adana’nın kültürü ile İstanbul’un temposu arasında sanatçı olarak nasıl bir ilham aldınız?

Adana benim için hep huzur demek. İstanbul’un kaosundan çıkıp Adana’ya gittiğimde, okaliptüs kokusu, nehir kenarında yürümek, bisikletle geçen lise yıllarım… Bunlar benim ruhumda derin izler bıraktı. İlham kaynaklarımın başında memleketim gelir.

Kariyeriniz boyunca birçok insana şarkı söylediniz. Sizi en çok etkileyen sahne anınız hangisi oldu?

Geçen gece Kurban grubunun davulcusu Burak Gürpınar’la “Yalan”ı çalma fırsatımız oldu, çok keyifliydi. Rock’n’Coke’da yaylılarla sahneye çıkıp Nirvana’dan “Smells Like Teen Spirit” çaldığımız an da unutulmazdır. YouTube’da iptidai bir kaydı vardır. Ayrıca iki defa unplugged, yani fişsiz performans yaptık; sitar ve piyano ile. Böyle farklı sentezler denemek bizi mutlu ediyor. Hep yeni şeylere yelken açmak gerektiğini düşünüyorum.

Önümüzdeki dönemde yeni bir proje var mı?

Dinleyici artık bizden beşinci albümü bekliyor. Belki şarkıları tek tek single olarak yayımlayıp, sonra plak olarak toplamak istiyoruz. Plak basmak içimizde bir ukde. Şimdilik zor oluyor çünkü grup üyeleri farklı şehirlerde yaşıyor. Ama yakın zamanda bir kayıt yaptık; Özgür olmadan ilk defa bir şarkı kaydettik. Bu da performans kadromuzun yeni bir adımı oldu.

Türkiye’de ve yurt dışında festivallere katıldınız. İkisini karşılaştırdığınızda nasıl bir fark görüyorsunuz?

Eskiden Türkiye’de seyirci biraz daha çekingen, dans etmeye mesafeli olabiliyordu. Ama artık o aşıldı. Bugün festivallerimizde de coşku dünyanın herhangi bir yerindekiyle aynı. Genç nüfusun artmasıyla seyirci daha enerjik oldu. O yüzden artık kıyaslamıyorum, önemli olan sahneye çıkıp dinleyiciyi eğlendirmek. Eurovision’la ilgili bir hayaliniz olduğunu söylediniz… Evet, hep içimde kaldı. Direct bir gün Eurovision’da yarışırsa mutlaka birinci olur. Umarım Türkiye yeniden katılır ve biz de bir gün orada sahne alırız.

Son olarak, MESAM hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

MESAM’ın yaptığı işleri çok takdirle karşılıyorum. Sanatçının yanında duran, çıkarını gözeten, sağlık sigortası hizmeti sunan bir kurum. Bu yönleriyle her zaman alkışlanmayı hak ediyor.

Warner Music, Udio ile Telif Davasını Anlaşmayla Sonlandırdı

Warner Music Group (WMG), yapay zekâ destekli müzik girişimi Udio ile süren telif hakkı ihlali davasında uzlaşmaya vardığını duyurdu.

devamı