Amerika’da 30 Nisan 2025’te düzenlenen ASCAP Screen Music Awards, bu yıl da televizyon, sinema ve dijital platformlarda iz bırakan müzikleri onurlandırdı. Bu prestijli gecede, Türkiye adına tarihi bir başarıya imza atıldı: MESAM üyesi besteci Güldiyar Tanrıdağlı, “Top Rated Television Series (En Yüksek Reytingli Televizyon Dizisi)” ödülüne layık görüldü.
ASCAP’in bu kategoride ödül verdiği ilk Türk besteci olan Tanrıdağlı, 2024 yılı boyunca en yüksek reytinge ulaşan televizyon dizilerinin tema ve fon müziklerine imza atarak dikkatleri üzerine çekti.
Müziğin anlatı gücünü ekranlara taşıyan bir sanatçı olarak, uluslararası alandaki başarısını perçinlemiş oldu. MESAM olarak bu büyük gururu paylaşmaktan mutluluk duyuyor, üyemizi yürekten kutluyoruz. Tanrıdağlı ile bu ilham verici başarının perde arkasını ve yaratım sürecini konuştuk
ASCAP’ten ödül alan ilk Türk besteci oldunuz. Bu başarı sizin için ne ifade ediyor?
Bu anı yıllar sonra nasıl hatırlamak istersiniz? Dizilerimizin dünya çapında gördüğü ilgi beni çok mutlu ediyor ve bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Çocukluğumuzda TV’de ağırlıklı olarak Amerika ve Latin Amerika yapımı diziler olurdu. Şimdi ise durum tam tersi, üstelik oralardan ödüllendiriliyoruz… Bu büyük bir mutluluk.
Bir sahneye müzik yazarken önce görüntüyü mü dinlersiniz, yoksa kendi içinizdeki sesi mi takip edersiniz?
Öncelikli olarak “görüntüye müzik” yazarım. Sahnenin bende uyandırdığı duyguyu takip ederim. Bu noktada önce bir seyirci, sonra besteci olarak kalabilmek benim için önemli.
Uluslararası bir ödül almak, üretim sürecinizde neyi değiştirdi?
Artık notalarınıza dünya mı kulak veriyor, siz mi dünyaya daha çok kulak kesildiniz? Müziğin evrenselliği dolayısıyla ikisi de olmalı ve birbirini beslemeli diye düşünüyorum, tabii özgünlüğü koruyarak…
MSGSÜ Devlet Konservatuvarı piyano bölümünden mezun olduktan sonra Avusturya Mozarteum’da yüksek öğrenimimi tamamlayıp ülkeme döndüm ve bestecilik sürecim tam anlamıyla başlamış oldu.
İzlediğim yolu kısaca doğu- batı sentezi olarak tanımlayabilirim. Özellikle melodik yapılarda kendi köklerimden kopmadan, çok sesli müzik tekniğiyle işlemeye özen gösteriyorum müziğimi. Gülcemal dizisinin müziklerine tam da böyle çalışmıştık. Benim klasik orkestrasyonumun yanında Doğan Saldanlı’nın yer yer elektronik altyapılarla bezediği, etnik enstrümanlarımızla taçlandırdığımız güzel bir sentez yakaladığımızı görüp mutlu olmuştuk, bu ödülle mutluluğumuz kat kat arttı. Dolayısıyla bundan sonra da özgünlük değerli olacaktır bizim için.
Dizi ve film müziği arasında sizin için bir fark var mı? Kamera arkasında kalıp ekran önünde iz bırakmak nasıl bir his?
Duygusal değil ama teknik olarak fark var. Dizide her hafta yeni karakterler, yeni olaylar geliyor. Bu süreci yakından takip etmek gerekiyor. Filmde ise baştan sona planlı çalışıyoruz. Ekranda görünmeden, sadece müzikle iz bırakmak, söz söylemeden evrensel bir dille duygulara dokunabilmek harika bir his. İyi ki müzik var.
Yeni kuşak bestecilere bir öğüt değil, bir anahtar kelime vermeniz gerekseydi bu ne olurdu?
Tutku. Müzik benim tutkum. Bana bahşedilen en değerli hediye olduğunu fark ettiğimden beri büyük bir minnet ve şükürle çalışıyorum. Tek kelime hakkım varsa bu “tutku” olur. Ama hemen ardından “çalışmak” gelir.