Şiirden yontulmuş bir kalp… Sürgünlerin, zindanların, hasretin ve direnişin şairi…
Nazım Hikmet Ran, yalnızca Türk şiirinin değil, dünya edebiyatının da en berrak şairlerinden biri oldu.
1902’de Selanik’te başlayan hayatı, zamanın ve coğrafyanın dar kalıplarına sığmadı. Onun dizeleri, yalnızca okunan değil; hissedilen, duyulan, bestelenen dizelerdir. Birçok şarkıya ilham verdi Nazım… Melodilerle birlikte halkın hafızasına kazındı onun sözcükleri.
“Davet”, “Kız Çocuğu”, “Salkımsöğüt”, “Masalların Masalı”… Her biri sadece birer şiir değil, aynı zamanda şarkılara, marşlara, türkülere dönüşen güçlü ezgiler.
Nazım Hikmet’in kalemi; özgürlüğün tınısını, aşkın melodisini, kardeşliği ve insanın yeryüzündeki büyük yalnızlığını hep yan yana taşıdı. Onun dizelerinde savaşlar da vardı, çocuklar da…
Makinistler, köylüler, denizciler, anneler…
Halkın içinden bir dili vardı onun.
Süslemeden, ama içtenliğin tüm ihtişamıyla.
Tıpkı müzik gibi…
Çünkü Nazım’ın şiiri de bir ritimdi aslında. Her mısra, kalpte bir tını bırakırdı. Bazen bir nefes gibi, bazen bir çığlık gibi…
Ve o ses, yıllar geçtikçe daha da güçlendi. Bugün hâlâ genç şairlerin ilham kaynağı, bestecilerin yol arkadaşı, müzisyenlerin sözcüsüdür Nazım Hikmet…
Onun eserleri, Zülfü Livaneli’den Ahmet Kaya’ya, Yeni Türkü’den Cem Adrian’a, birçok sanatçının sesinde yeniden hayat buldu. Her yorumda başka bir Nazım doğdu; her notada başka bir duygu.
Bugün, fikirleri ve dizeleri yasakları aşan, dillerden düşmeyen bir Nazım var artık.
Çünkü gerçek sanat susturulamaz.
Çünkü müzik ve şiir, bir kez halkın yüreğine işlediyse; oradan sökülüp atılamaz.
MESAM olarak, Nazım Hikmet’in şiirlerini yalnızca bir edebiyat mirası olarak değil, müziğin özgür tınısıyla birleşen bir halk mirası olarak görüyoruz. Her eser sahibi gibi onun da emeğine, sesine, söz hakkına saygı duyuyoruz.
Ve biz diyoruz ki:
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür,
Ve bir orman gibi kardeşçesine...”
İşte bizde MESAM olarak bu ormanı büyütüyoruz.
Seviyorum Seni
Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.